Yakın geçmişte ve özellikle OHAL sonrasında yaşananlar basit birer ihlal değil. Ethem Sarısülük’ün katilini ödüllendiren ve Büyükelçi Karl...
Yakın geçmişte ve özellikle OHAL sonrasında yaşananlar basit
birer ihlal değil. Ethem Sarısülük’ün katilini ödüllendiren ve Büyükelçi
Karlov’un rahatça öldürülmesini sağlayan ortaklık, bir cinayet silahı olarak
kolluk suçlarının cezasızlığı
Yargı, tarih boyunca egemenlerin kimi zaman yok etmek ve
kimi zaman da sindirmek için kullandığı bir araç oldu. Fakat, “dosta adalet,
düşmana hukuk” zihniyeti cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu derece
pervasız değildi.
Başkanlık tartışmaları ile adım adım diktatörlük taşları
döşenirken, hukuk alanında da değişim kaçınılmaz. “Kuvvetler ayrılığı;
demokratik bir rejimde yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden bağımsız
olarak, birbirine karşı bir fren ve denge mekanizması işlevi görmesidir”[1]. Yargı,
yasamaya karşı denge ve yürütmeye karşı fren görevini göremediğinde demokrasi
de bir geçmiş zaman kavramı oluyor. Adalet ise bina duvarlarında “saray”
kelimesi ile yan yana yazılmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.
Ethem Sarısülük’ün katledilme anı Mobese başındaki polis
tarafından karartılmaya çalışılmış ise de, tesadüfen kameralara yansımıştı. Bu
görüntüye rağmen katil polis Ahmet Şahbaz için yasada olan ancak bir cinayet
karşısında yasa mantığının kabul etmediği her türlü hukuksal koruma ve indirim
sağlandı. Davanın kaçırıldığı Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 Aralık tarihli
kararı ile katil meşru savunma sınırında kabul edilerek sadece 1 yıl 4 ay 20
gün hapis cezası verildi. Ceza demeye dilin varmadığı bu hüküm de paraya
çevrilerek 10 bin 100 lira ödeme karşılığı cinayetin cezası çekilmiş sayılacak.
Kaldı ki bu 10 bin 100 lira da katile pek bir yük
oluşturmayacak. Hatırlanacağı üzere Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü, “Yardım
Toplama Ahmet Şahbaz” konulu ve 23 Aralık 2014 tarihli yazısında Şahbaz için her
ay il emniyet müdüründen 50, müdür yardımcılarından 30, ilçe ve şube
müdürlerinden 20, rütbeli polislerden 15 ve diğer tüm polis memur ve emniyet
personelinden 10 lira kesilerek Şahbaz’a verilmesini emretmişti. Yürütme, henüz
dava sürerken idari bir emirle polislerden misli ile para tahsil ederken, bunun
yargı makamlarına yansımaması düşünülebilir miydi!
Ethem Sarısülük davasında en az hüküm kadar vicdan sızlatan
bir husus da, “Ahmet Şahbaz’ı cezalandırırsak kolluk kuvvetleri kendi
güvenliğini sağlayamaz” şeklindeki avukat savunmasıydı. Bu, bir yürütme
biçiminin yargıya talimatıydı. Kameralar önünde işlenen bir cinayet için bu
savunmanın ardından verilen hüküm, tarihi bir kara leke olması yanında tarihsel
bir mirasın da devamlılığıydı: Cezasızlık.
“Cezasızlık; en sade tanımıyla bir ihlalin failinin
suçlanmasına, alıkonulmasına, yargılanmasına ve suçlu bulunması halinde de
uygun şekilde cezalandırılmasına dair cezai, hukuki, idari ya da fiili her
türlü imkansızlıktır.”[2]
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2 Eylül 1998
tarihli Yaşa/Türkiye kararında kamu görevlisi marifetiyle işlenen suçu aklayan
devlet geleneği için “cezasızlık iklimi” (climate of impunity) tabiri
kullanılmıştı.
İşte o “iklim”de, Şahbaz’ın yargı eliyle aklanmasından
birkaç saat sonra bir başka çevik kuvvet polisi Mevlüt Mert Altıntaş, Rusya
Büyükelçisi Andrey Karlov’u cihatçı saikler ve sloganlar ile yine kameralar
önünde öldürdü. Nice senaryo, komplo teorisi, derin analiz içinde gözden
kaçmaması gereken acı gerçek ise cinayetin işlendiği belediye tesisinin özel
güvenlik görevlisinin “Polis olduğu için binaya girerken üstünü arayamadık”
ifadesindeydi. Cezasızlık zırhına bürünmüş silahlı bir kolluk personeli,
katletme niyetini bu defa da bir kalkan ile gerçekleştiriyordu: Dokunulmazlık.
Saray-AKP iktidarının kural tanımama, çiğneyemediği yasayı
ise basitçe ortadan kaldırıp yerine kendi faşist kurallarını getirme
pervasızlığı yargıya da yansıyor. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı esas ise
de, yakın geçmişte ve özellikle OHAL sonrasında yaşananlar basit birer ihlal
değil. Yaranmacı yargı, Saray-AKP hegemonyasındaki yasama ve yürütme ile aynı
pervasız ve hukuk tanımaz tavrı sahiplenerek demokrasinin ve insanlığın
binlerce yıllık kazanımlarını yok ediyor.
Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sının başkarakteri Raskolnikov,
romanda işlediği cinayet sonrası kabuslarından sayıklayarak uyanmaktadır:
“Cezası çekilmeyen suç insanı rahat bırakmaz.”
Peki ya insanlığı? (Av. Deniz Özbilgin – SENDİKA.ORG)
Dipnotlar
[1] Prof.Dr. Mümtaz Soysal – 100 Soruda Anayasa’nın Anlamı,
1990
[2] Yrd.Doç.Dr. Öznur Sevdiren – Türkiye’nin Cezasızlık
Mevzuatı, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 2015