Dünyayı izlemek, bazı kavramları, olguları bilmek entelektüel olmaya yetmez, dünyanın da seni izlemesi gerekir.


Entelektüel bir insan, her șeyi bilen bir insan değildir. Bildiği konular olduğu gibi, bilmediği birçok konu da vardır. Ancak çok yönlü bir insandır o. Bir entelektüelin her konuda yorum yapmasına gerek yoktur bence. Ayrıca zaten her konuyu bilemez. Ancak bir entelektüel için en önemli șey bence, bildiğini dușündüğü konularda bile sürekli okuması, araștırması ve güncel gelișmeleri de izlemesidir. Entelektüel her șeyden önce hayatın öğrencisidir, hep öğrenir kitaplardan, insanlardan ve her şeyden. Ayrıca entelektüel, teknolojik yeni gelișmelere de kendini adapte edebilmeli ve teknolojinin olanaklarını düşüncesini geliștirme yönünde kullanmalıdır.

Edward Said, entelektüellerin duruşunun, özünün düzene muhalif bakmak olduğunu belirterek şöyle diyor:

“Entelektüelin tek dayanağı ödünsüz düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Bu özgürlüğü savunma hattını gevşetmek veya dayandığı temellerden herhangi birinin kurcalanmasına göz yummak entelektüelin işine ihanet etmesi demektir.”  (Said, 1995: 85)

Said, entelektüelin toplumu düşünen ve ilgili bir üyesi olmak için kendi yurttaşlarına ve diğer toplumlarla ilişki kurma tarzına ilişkin ahlâki meseleleri gündeme getirmeye yükümlü bir amatör olması gerektiğini de savunuyor.

Buraya kadar katılıyorum. Ama yalnızca muhalif olmak entelektüel olmaya yetmez, belki yerel bir aydın olmaya yetebilir. Entelektüel daha evrensel ve kapsayıcıdır. Entelektüelin her zaman amatör olması gerektiği düşüncesine katılıyorum, çünkü o her gün yeniden hayatı öğrenen ve kuran bir bakış açısına sahip olmalıdır. İşin profesyonelleşmesi, entelektüeli sıradan bir uzmana indirger; yaratıcı entelektüel düşünceyi öldürür ve düşünce akademik şablonlardan dışarıya çıkıp özgürleşemez.

Avrupa’nın önemli sosyologlarından Pierre Bourdieu, Fransa’da ve her yerde eksikliği duyulan şeyin eleştirel olduğunu belirterek, “Medya ile politikacıların paslaştığı, topu birbirlerine atıp tuttuğu bir durumda eleştirel aydınlar ne yapabilir? Eleştirel gerçek aydınlar seferber olmalı. Müdahale etmenin sosyolojik, ekonomik tahlillerini toplumda dinlenir kılmanın yollarını aramalılar.” diyor. (Bourdieu,1995:84-87)

İşte bu noktada entelektüelin çok yönlü araştırma yapması gerekliliğine inanıyorum. Tahlillerini, yalnızca sosyolojik ve ekonomik açıklamalar çerçevesine hapsetmeden, felsefi, psikolojik, sanatsal, edebi ve bilimsel düşüncelerle zenginleştirmelidir. Bu da gerçek entelektüeli evrensel bir insan olarak, çok yönlü olmaya teşvik eder.

Ancak gerek Türkiye’ye, gerekse dünyaya baktıǧımda entelektüel ve aydın olarak “tanınan” insanların çoğunun ezbere bilgilerle konuştuğunu ve kendilerini güncellemediklerini görebiliyorum. Çoğu şimdiye dek sahip olduğu bilgi birikimiyle yorum yapıyor ve yeni bir şey okumuyor, araştırmıyor. Belki de her şeyi bildiklerini düşünüyorlar.

Entelektüel merak ve ilgisi olmayan sanatçı  bir noktada tıkanır ve derinlikli, kalıcı sanatsal yapıtlar üretemez. Aynı șekilde sanata ilgi duymayan ve sanatsal yönü olmayan entelektüel de yavan ve kuru kalır. Çünkü sanat bilgisi ve anlayışı ile zenginleşen bir iç dünya ona, estetik bir incelik katacaktır. Bu da felsefe ile birleştiğinde olayları, olguları ve kavramları daha derinlikli ve incelikli yorumlamaya yetenekli olacaktır.

Ayrıca sanat, edebiyat, fizik (özellikle kuantum fiziği) ve felsefe ile beslenmeyen bir entelektüelin yorumlarının derinlik içermeyeceğini ve kuru bilgilerden ibaret olarak kalacağını düşünüyorum. Entelektüel olarak “tanınan” çoğu insanda bu yönler eksiktir.

Bir örnek vermek istiyorum. Örneğin Immanuel Wallerstein, Brezilya ile ilgili gelişmelerle ilgili yazısında şöyle yazmıştı: “Brezilya’da Devlet Başkanı Dilma’nın görevi askıya alındıktan sonra aşırı sağcı bir hükümet kuruldu.” (Wallerstein, 2016)

Benim bu yorumdan anladığım Wallerstein’ın ezbere konuştuğu, aslında Latin Amerika’daki gelişmeleri takip etmediğidir. Çünkü ‘aşırı sağcı” olarak nitelediği hükümetin Başkanı Dilma’nın başkan yardımcısı Michel Temer’dir. Temer İşçi Partisi hükümetinin Devlet Başkanı Dilma’nın başkan yardımcısı olarak görevi askıya alınıncaya dek görev yapmıştır. Temer sağcı olabilir de, o zaman Dilma hükümeti solcu muydu, “aşırı sağcı” bir başkan yardımcısına sahip olarak? Peki 13 yıllık İşçi Partisi hükümeti döneminde uygulanan özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar, başta İşçi Partisi ve diğer partilerce çalınan milyarlarca dolar, 12 milyon işsiz, neoliberal politikalar… bunların hiçbirine değinmiyor Wallerstein. Sola destek vereceğim derken, aslında “sol”un sol olmadığını anlayamıyor ve neoliberal politikalara destek vermiş oluyor.

Siz 19. yüzyılda kalmış bilgilerle, otuz yıl öncesinin bilgi birikimiyle konuşursanız, Latin Amerika’da yaşayan insanların durumunu tahlil etmekten uzak kalırsınız. Belki dünyanın başka yerlerindeki insanları inandırabilirsiniz.

Türkiye’deki entelektüel eğilimli aydınların sıkıntısı donanımlarının yetersiz ve tek yönlü oluşudur bence. Özellikle Marksist aydınlar, çoğunlukla her şeyi ideolojik bir yaklaşımla kendi açılarından ekonomi eksenli olarak açıklıyorlar. Ancak bu “aydınların” çoğuna bakıldığında donanımlarının sınırlı olduğu görülüyor. Liberal aydınlar da aynı şekilde, yetersiz bir donanıma sahipler. Eksik yanları bence felsefe, sanat, edebiyat, fizik (kuantum fiziği) ve sosyal bilimler… Örneğin bir Chomsky gibi çeşitli birçok konuda kendisini yetiştirmiş bir total entelektüel bu nedenle yok ve çıkmıyor. İşin ilginç yanı, kendilerini geliştirme gibi bir çabaları da yok. Her şeyi zaten bildiklerini düşünüyorlar belki de.

Çünkü Türkiye’deki solcu aydın prototipi, kendi alanı dışında kalan alanları, tali olarak görür ve küçümser. Örneğin bu tipe göre sanat (sinemadan plastik sanatlara…), edebiyat, felsefe bunlar tali alanlardır. Esas önemli olan ekonomik temelli ideolojik açıklamalardır. Bu yüzden de konuşmalarında, yazılarında, açıklamalarında felsefi derinlik yoktur; sanatsal estetik ve hayatın içinden örnekler de. Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji, fizik (özellikle kuantum) ile beslenmeyen bir entelektüelin yorumlarının derinlik içermeyeceğini ve kuru bilgilerden ibaret olarak kalacağını düşünüyorum. Entelektüel olarak “tanınan” çoğu insanda bu yönler eksiktir. Ezberden konuşmak, sorunları anlamaya ve analiz etmeye yetmiyor ne yazık ki.

En azından ben uzaktan baktığımda bunu görüyorum. Bir diğer özellikleri ise, kendilerini güncellememeleridir. Bu yalnızca Türkiye’deki entelektüel eğilimli aydınların sorunu değil, küresel ölçekte sol tandanslı entelektüellerin sorunudur. Kendisini güncelleyen, aynı şeyleri papağan gibi tekrar etmeyen, bilmediğini düşünerek her gün yeniden öğrenen entelektüel sayısı çok fazla değildir.

Elbette bir entelektüelin ezilenlerin yanında hayatın içinde bir duruşu vardır. O zaman bir entelektüel için en önemli şey, bir konu hakkında konuşmadan önce, sanki bir şey bilmiyormuş gibi tekrar okuması, güncel gelişmeleri takip etmesi ve kendisinin düşüncelerini bu anlamda yenilemesi ve geliştirmesidir. Bu onun genel düşüncelerinden vazgeçmesi anlamına gelmez, onları geliştirmek anlamına gelir. Ve bunu da sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapması gerekir bence. İşte o zaman gerçek entelektüel niteleğine erişecektir.

Bir entelektüel ders veren bir öğretmen gibi konuşmamalı, aksine kendi düşüncelerini ortaya koyarken bunları insanlara dayatmaktan çok bir analiz yapmaya çalışmalıdır. Çünkü bilgi artık internette var ve herkes istediği zaman ona ulaşabilir. Dolayısıyla bilgiden çok yorum önem kazanıyor bu dönemde. Tüm zamanların en büyük filozofu Sokrates, “Tek bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğim.” demişti. İşte bir entelektüelin bayrağı bu sözler olmalıdır. Her gün yeniden sıfırdan öğrenmeli ve sürekli kendi düşüncelerini derinleştirmelidir.

Dünyayı izlemek, bazı kavramları, olguları bilmek entelektüel olmaya yetmez, dünyanın da seni izlemesi gerekir. 

Erol Anar - 30.08.2016 - Paraná
Daha yeni Daha eski