Ahmed Arif ters ters baktı, “Nâzım’dan etkilenmeyen şiir
organik şiir olamaz,” dedi.
İçinden Ahmed Arif, Nazım, Turgut Uyar, Rahmi Saltuk geçen
bir yazı.
Nazım Hikmet (3 Haziran 63) ve Amed Arif’i (2 Haziran 1991) anıyoruz. |
AHMED ARİF'LE BİR ÖĞLEDEN SONRA
Siz türküyü sonuna kadar dinlerken ben de bir şey anlatayım.
Siz türküyü sonuna kadar dinlerken ben de bir şey anlatayım.
Lisedeyim. Ahmed Arif’in imza gününü duyunca sınav döneminin
yoğunluğuna boş verip oraya gittim. Emin değilim ama galiba Batı Han’da veya
yakınındaydı.
İmzanın sonuna kadar bekledim. Ahmed Arif’i, galiba zorla,
benimle sohbet etmeye ikna ettim.
Düşünüyorum da kitabını imzalatıp gitmek yerine bir takım
sorular soran, ağız ucuyla aldığı cevabın tonundaki isteksizliğe aldırmadan bir
soru daha sıkıştıran bir lise öğrencisi. Sıkıcı. Galiba şu soru ile, olumsuz da
olsa, şairin dikkatini çektim:
— Türkiye şiirinde herkes biraz Nâzım Hikmet’ten esinlenmiş,
etkilenmiş, ama sizde böyle bir şey yok.
Ters ters baktı.
— Nâzım’dan etkilenmeyen şiir organik şiir olamaz, dedi.
Şiir kadar müzikle de uğraşıyorum, şarkılar yapmaya
çalışıyorum, konuyu oraya çektim, şiirlerine yapılan besteler hakkında
görüşlerini sordum. Laf lafı açtı. Attila İlhan’a “Türkiye’yi 12 Eylül’ün
eşiğine Yılmaz Güney’in filmleriyle Ahmed Arif’in şiirleri getirdi” diyerek
kendisini topun ağzına attığı için öfkeli. Ahmet Kaya’ya şiirlerini sorup
etmeden bestelediği için. “Besteciliğine bir şey diyemem” dediği Livaneli’ye
ise yurtdışında yaptığı bazı albümlerde ismini belirtmeden şiirlerini okuduğu
için.
— Peki, sizce şiirlerinizi en iyi besteleyen kim? dedim.
Tereddütsüz Rahmi Saltuk’un adını verdi.
Rahmi Saltuk devrimci müziğin en önemli öncülerinden, en
güçlü seslerinden. Bugün de sol müzikte kullanılan söyleme tekniğini ilk
geliştirenlerdendi. Ruhi Su ekolünün en yakın takipçisi. Ama çubuğu opera
tarzından türkü geleneğine doğru biraz daha kırmış.
Çok güçlü ezgilerin yaratıcısı, Dağlarına Bahar Gelmiş
Memleketimin’i (Ahmed Arif) onun bestesiyle dinlemeyen kişi yoktur sanırım bu
yazıyı okuyanlar arasında? Uzun soluklu besteler yapmayı, şiirle ezgiyi
harmanlamayı seviyor. Acıyı Bal Eyledik’i (Hasan Hüseyin Korkmazgil) de
dinlemeyen varsa kalmasın.
Bu yazının başında paylaştığım Kalbim Dinamit Kuyusu
bunlardan çok sonra kaydedilmiş. Dinlemesi zor bir parça. Sesi artık iyice
yıpranmış. Uzun soluklu ezgi yaratma gücü ve iradesi hissettiriyor kendini ama
şarkının gücünü ortaya çıkarak bir söyleyiş ve orkestrasyon yok. Arada daha
zengin düzenlemeleri olan şarkılar okuduğu bir dönemden geçtikten sonra,
muhtemelen zorunluluktan, tek saza dönmüş. Oysa belki bir orkestra ve koro
gerektiriyor kafasındaki ürün.
Fakat unutmayın lütfen ve dikkat buyurun: Şiirlerini kitap
formuna gelinceye kadar kıskançlıkla gözlerden uzak tutan, hepsini zihninin
içinde kurduğu dizeleri ancak kitap yayına hazırlanırken kâğıda döken, bu
yüzden de giderken yanında hangi değerli şiirleri götürdüğünü bilmediğimiz
Ahmed Arif, bu şiirini Rahmi Saltuk’a emanet etmiş!
“Bizi biz yapan değerler” diye çok yüklenilmiş, çok
yıpratılmış, ama anlamlı bir laf var ya, Rahmi Saltuk bizi biz yapan seslerden
biri işte. Türkiye’de Kürtçe şarkı içeren ilk bandrollü albümlerden biri de
onun Hoy Narê’siydi.1 Rahmi Saltuk’u biliniz, seviniz.
Bu arada Kalbim Dinamit Kuyusu‘nun o muazzam mimarisine
dikkat çekmek isterim. Ahmed Arif’in Hasretinden Prangalar Eskittim’deki
imgeleri ve öyküleri daha soyuttur, somut olduğunda da 33 Kurşun gibi nispeten
geçmişte kalan olayları konu alır. Oysa 90’ların karanlığında bir mavzer
somutluğuyla bugünden seslenir: “Beni baskınlar götürür gerillanın şahdamarı
halkıma!”
Şiirin bir başka yerinde her zamanki gururuyla seslenir:
“Biz ki ustasıyız vatan sevmenin.” Hem Kürdün hem Türkün büyük şairi,
“Proletaryanın vatanı yoktur” sloganının vulgar yorumlarına karşı vatan da
welat da niştiman da herkesten önce bizimdir der.
Otuzüç Kurşun’dan söz etmişken Turgut Uyar’ın isabetsiz
Ahmed Arif yorumunu da hatırlamadan edemiyorum. Korkulu Ustalık’taki
yazılarının birinde Uyar, Ahmed Arif’in bazı çok iyi şiirleri olsa da 33
Kurşun’un yarına kalacak değerde bir şiir olmadığını söyler. Büyük bir şairin
başka bir büyük şair hakkında utanç verici ölçüde isabetsiz bir yorumu.
“Ve bizim bir haziranımız / bir yıl kadar yetecektir dünyaya
/ Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış” dizelerini Gezi’de bayrak edindiğimiz
duyarlıklar denzi Turgut Uyar, 1960 darbesi sonrasının görece özgürlük ortamı
gelene kadar Nazım Hikmet’in adını bir kez bile anmaz şiir
değerlendirmelerinde. Türkiye şiirinde tek yenilik olarak Garip’i anar,
40-50’lerin sosyalist şairlerini -Nazım, A. Kadir, Vedat Türkali ile birlikte-
halının altına süpürür. Ancak 60’lardan sonra “Nazım diye de bir büyük şair
var” diye satır aralarında görmeye başlarız.
Aynı Turgut Uyar, “THKP-C’yi benden nasıl gizlersiniz?”
diyerek beylik tabancasını örgütün hizmetine sunmak üzere kapıp getiren coşkulu
bir devrimcidir. Üstelik örgütün niyeti ona propaganda amaçlı şiirler
yazdırmaktır. Uyar, devrim için hayatını ortaya koymasını isteyebileceğiniz,
ama propaganda şiiri yazdıramayacağınız biridir! Siyasal işlevi veya amacı olan
sanatın kötü olduğuna yürekten inanır. Nazım’ı belirli bir tarihe kadar anmayışındaki
kaygılar belki anlaşılır, ama Türkçe şiirin en güçlü eserlerinden biri olan
ölümsüz Otuzüç Kurşun’u takdir edemeyişinin nedeni depolitize estetik batıl
inançları olmalı.
Ahmed Arif, ben onu bir imza gününde gördükten bir yıl
sonra, 2 Haziran 1991’de aramızdan ayrıldı. Nazım Hikmet ise ondan tam 28 yıl 1
gün önce, 3 Haziran 1963’te kendi tasviriyle bir çınar gibi ayakta ölmüştü. Her
yılın 2 ve 3 Haziran’ında onların dizeleriyle süslüyoruz sesimizle havayı,
boyamızla duvarları. (BARIŞ YILDIRIM - GEZİTE.ORG)
(1) Albümün hikâyesini anlatan bir video şurada. Bir soru: Diğer
Kürtçe şarkı içeren albümlerde aşağıdakilerden hangisinin imzası vardı? Grup
Yorum, Emekçi, Hasret Gültekin. Doğru, hepsi.