“Son referandumla getirilen rejim değişikliği, aslında sonuna yaklaşmakta olan bu seçimli tek parti rejimini, tek kişi diktatörlüğü yoluyla, yıkılmayacak şekilde tahkim etme girişimidir. Yani aslına bakacak olursak, Türkiye’deki seçimli tek parti rejimi son rejim değişikliği ile yıkılmamak için bir savunma savaşı vermiştir. O kadar zayıflamış bir rejimdir ki bu, kendini tahkim edebilmek için bile hileye başvurmak zorunda kalmıştır. Bana soracak olursanız, bu hileli referandum, yıkılışa doğru gittiklerinin ilanından başka bir şey değildir”


Öncelikle “referandum”un gösterdikleri üzerine birkaç şey söyleyeyim.

İlk saptanması gereken şey, diğer faulleri bir yana bırakıyorum, rejimin elde ettiği %51.4’lük küçük farkın bile seçim hileleri yoluyla elde edildiğidir. YSK, ülke dışında kullanılmış mühürsüz zarfları geçersiz sayarken, ani bir karar değişikliğiyle, hem de oylama başladıktan sonra, bu zarfların geçerli olduğu kararına varmıştır. Oysa zarflar YSK matbu mührünü taşımaktadır ve ayrıca İlçe Seçim Kurulu’yla sandık kurulunun mühürleri de vurulmaktadır. Bir zarfın her üç mühürü birden atlatması ancak milyonda bir ihtimaldir (YSK başkanı, mühürsüz zarfların fligranlı olduğunu söylemiş. Diyelim ki öyle olsun, binlerde sandıktaki görevliler nasıl olmuştur da ilçe seçim kurulunun ve sandık kurulunun mührü olmayan zarfları “fark etmeden” seçmenlere vermişlerdir?) Bırakın milyonda biri, aşağı yukarı her sandıktan nasıl olmuşsa üçer beşer damgasız zarf çıkmıştır. Bunların devreye sonradan sokulan, içine “evet” oyu yerleştirilmiş (fligranlı bile olsa) hileli zarflar olduğu kesindir. Mühürsüz zarfların fligranlı YSK zarfları olması, sadece YSK’nın da seçim hilesine dahil olduğunu gösterir, başka bir şeyi değil. Kınalıada’daki bir sandıktan bile iki damgasız zarf çıktı. Kınalıada’da “evet”lerin oranı çok düşük olmasına rağmen (yaklaşık %25) şu “tesadüfe” bakın ki, ihtilaflı olduğu için sona bırakılmış bu iki zarftan da “evet” oyu çıktı. Oy kullanan seçmen sayısını tuttuğu için bu oylar geçerli sayıldı. Her şey apaçık ortadaydı. Damgalı iki zarf çalınmış, yerine hileli zarflar sokuşturulmuştu. Birçok yerde aynı şeyin olduğu kesin. Güneydoğu’da birçok yerde HDP sandık müşahitlerinin gözaltına alındığı ya da sandık başından uzaklaştırıldığı durumlarda neler yapılmış olabileceğini varın siz düşünün. Artık, standart “Tercih” mührü yerine, bazı yerlerde, nerden çıktığı bilinmeyen ve işi komedi boyutlarına taşıyan “Evet” mührünün vurulduğu oy pusulalarının bile geçerli sayılması, AKP’li sandık görevlilerinin hem kendi mahallelerinde hem de görevli oldukları sandıkta çifte oy kullanması gibi garabetlerin üstünde bile durmuyorum. Aslında, hele referandum gibi önemli ve verilen her oyun sonuca doğrudan etkisi olduğu bir oylamada bu durum, kesinlikle referandumun iptal gerekçesidir. Fakat sanırım bu olmayacaktır. Çünkü Türkiye’deki rejim artık zaten hileli oylamalarla ayakta durmaya çalışan bir diktadır. Bütün bunlara rağmen %48.4’lük HAYIR oyu büyük bir başarıdır ve aslında hile hurda olmasa HAYIR’ın çok daha yüksek bir orana ulaştığının göstergesidir. Durumu, Yücel Göktürk’ün bu sabah attığı tweet çok güzel özetlemektedir: “Fark 1 milyon 137 bin. Mühürsüz oy 2,5 milyon. O 2,5 milyon yüzde 5 demek. Sadece bu bile yeter. Herkes biliyor.”

İyimser olmayı gerektiren başka sonuçlar da var: AKP ile topal MHP ittifakı, yani sağcı muhafazakârlık, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirlerin tamamında kaybetmiştir. Bu, toplumun gerçek ruhunu oluşturan dinamik kesimlerin AKP diktatörlüğüne “dur” dediğinin en açık kanıtıdır. Anadolu muhafazakârlığı ise yerli yerinde durmaktadır ama o bile birçok yerde HAYIR karşısında ezici bir galibiyet sağlayamamıştır. Kısacası, diktatörlüğün dayandığı sağcı muhafazakâr taban bile artık çok güvenilir, fay hatları olmayan bir zemin değildir. Referandumda, Anadolu muhafazakârlığından alınan “evet” oyları, MHP ile AKP’nin daha önceki oy oranlarının toplamının oldukça gerisinde kalmıştır. Bu, AKP’nin kuyruğundaki MHP’nin artık iyice topalladığının göstergesi olduğu gibi, AKP’nin kendi oy depolarında bile eridiğinin işaretidir.

Kürt bölgeleri, üzerlerindeki ağır baskıya, oynanan çeşitli oyunlara ve manüplasyonlara rağmen, Amed başta olmak üzere ağırlıklarını HAYIR’dan yana koymuş ve baskıcı rejimi kabul etmediğini göstermiştir.

En önemlisi ise, HAYIR kampanyası boyunca çok farklı ideolojik yönelimleri olan kesimlerin bir araya gelmiş olması ve diktatörlüğe karşı dinamik halk kesimlerine dayanan birleşik bir toplumsal muhalefet hareketinin oluşmuş olmasıdır. Bu toplumsal muhalefetin bundan böyle de diktatörlüğe karşı bir SİVİL İTAATSİZLİK hareketi şeklinde sokaklarda, mahallelerde, işyerlerinde, her yerde devam edeceğini ummak için çok neden var. Bu dalga, kanımca yükselerek devam edecektir. Bunun ilk işaretini, İstanbul, Ankara ve İzmir’deki sokak gösterileri ve tencere tava protestoları ortaya koymuştur. Karamsar olmak için hiçbir neden yoktur. Diktatörlük, birleşik toplumsal hareket blokunu kendi elleriyle yaratmıştır. Bu fırsatı iyi değerlendirelim. HAYIR hareketinin doğurduğu çok olumlu işbirliği ve dinamizmi bir İTİRAZ hareketi olarak sürdürelim. Daha güncel olarak buna, #TANIMIYORUZ hareketi de denebilir.

Rejimler Üzerine

20. yüzyılın diktatörlüklerini kısaca tek parti diktatörlükleri olarak tanımlayabiliriz. Hitler ve Mussolini faşist diktatörlükleri malum. Bunlara, Franko ve Salazar’ın tek parti diktatörlüklerini de ekleyelim. Diğer yandan, Sovyet bloku da tek parti rejimiydi. Keza Sovyet modelini kendilerine örnek alan üçüncü dünya rejimleri de (Ortadoğu’daki Baas rejimleri ve Afrika’daki milli kurtuluşçu rejimler) tek partiye dayanıyordu.

Bu devir esasen geçti. Tek parti diktatörlüklerinin çoğu çöktü. Kuzey Kore gibi birkaçı ancak sıkı bir otarşik rejimle ayakta durabilmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti gibi bazıları ise tek parti rejimini reforme ederek döneme direnmeye çalışmaktadır.

Globalleşme dönemi olarak tanımlanabilecek 21. Yüzyıl’da ise tipik olan, artık tek parti diktatörlüklerinin yerini, “seçime” dayanan, görünüşte çok partili, fakat esasında tek partili rejimlerin almış olmasıdır. Bunun tipik örnekleri, Rusya Federasyonu, Doğu Avrupa ülkeleri ve Türkiye’ydi. Evet, Türkiye, aşağı yukarı 15 yıldır seçimli bir tek parti rejimiyle yönetilmektedir.

Son referandumla getirilen rejim değişikliği, aslında sonuna yaklaşmakta olan bu seçimli tek parti rejimini, tek kişi diktatörlüğü yoluyla, yıkılmayacak şekilde tahkim etme girişimidir. Yani aslına bakacak olursak, Türkiye’deki seçimli tek parti rejimi son rejim değişikliği ile yıkılmamak için bir savunma savaşı vermiştir. O kadar zayıflamış bir rejimdir ki bu, kendini tahkim edebilmek için bile hileye başvurmak zorunda kalmıştır.

Bana soracak olursanız, bu hileli referandum, yıkılışa doğru gittiklerinin ilanından başka bir şey değildir.

Gün Zileli - 17 Nisan 2017 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com
Daha yeni Daha eski