"Ama dediğim gibi bu ülke için söylenecek fazla söz yok. B*kunuzda boğulun diyen adamı içeri tıkıp linç ettirmeye kalkan zihniyetin, ...
"Ama dediğim gibi bu ülke için söylenecek fazla söz yok.
B*kunuzda boğulun diyen adamı içeri tıkıp linç ettirmeye kalkan zihniyetin,
milletin *mına koyacağız diyenleri baş tacı edip, adlarını İlahiyat
Fakültelerine verecek kadar haysiyetsiz olanların, referandumda evet çıkmazsa iç
savaş çıkacak diyenlere ses çıkartmayan bir toplumun hak ettiği de budur. Recep
İvedik’in böğürmesi"
Recep İvedik bir çöküş dönemi filmidir (Bu ülke için
söylenecek çok şey kalmadı. Dağılabiliriz)
Recep İvedik gibi bir film 80’lerde 90’larda çekilemezdi.
Çekilse de ilgi görmezdi. Çünkü bir tipleme olarak “gerçek” değildi, yoktu. Ne
zaman ki o tiplemeye gerçek hayatta rastlar olduk, filmi de peşi sıra geldi.
Recep İvedik’in gerçeği de filmi de Akp Türkiye’sinin ürünüdür.
Recep İvedik ne yapar?
Kendine göre (çoğunlukla da dış menşeli) teamülleri olan bir
ortama girer ve o teamülleri tanımaz, yıkmaya çalışır. Muhakkak kendisine kıl
olan “ibne kılıklı geziciler”, “vesayetçi elitler” olacaktır fakat Recep İvedik
onları safdışı bırakarak kendi tarzını ortama kabul ettirir. Burada bu
filmlerdeki sorunun kabaca bir görüntü kirliliği olmadığını anlamak lazım. Bu
filmlerde kaşınan şey çok bildiğimiz bir şeydir.
Recep, toplumun “elit” kabul edebileceği pek çok mekana
gider. Örneğin bir reklam ajansına, sushi lokantasına, yoga salonuna, golf
oynamaya, sosyetik davetlilerin olduğu şık bir partiye, üniversitede bir derse,
kütüphaneye, tiyatroya… ve tüm bu ortamlarda mekanın dokusuna uyumsuzluğu çiğ
bir zenofobi eşliğinde gözümüze sokulur. Recep bu uyumsuzluğu mahçup bir boyun
eğmeyle geçiştirmez, talep eder, talebi karşılanmazsa mekanın müesses nizamını
bozar. Starbucks’ta çay, sushi lokantasında ekmek ister, ekmek olmadığı
cevabını alınca garsonu azarlar. Bir bilgisayarı parçalar. Kütüphanede
görevliyle tartışır. Golf sahasında birine levyeyle saldırır. Kostüm partisinde
birine bulaşır. Üniversitede hocayı azarlar. Tiyatroda sahneye atlar, oyunun
akışını bozarak ortamı kendisi domine eder.
Recep’in girdiği ortamlar her zaman böyle olmak zorunda
değildir. Bu ortam bir gün anayasal mekanizmalar olabilir, karşı koyduğu
teamüller; o şekilde işlemesi gereken yargı mekanizması olabilir. Bir gün gıda
kodeksine savaş açabilir. Kamu ihale kanununa karşı çıkabilir. Bunların
gereksizliğini belirten, bunları çabuk çabuk atlamak isteyen bir zihnin
bayraktarı olabilir. Teamülü destekleyenler arasında, mevcut ortamda hiç bir
zaman Recep’in ne kadar aptal, cahil bir hanzo olduğunu üst perdeden dile
getirip onu rezil eden onu bozacak olan, ona baskın olan biri çıkmaz. Recep,
üniversiteli gençlerin ensesine tokadı basar. Gençler ona teslim olur. Ortamda
her zaman üstünlüğünü kurar. Olay nihayete bağlanır. Recep gücünü biraz da bu
teamülleri radikal savunamayan, bunları içselleştirememiş objektiflerin
sayesinde dominantlığını sağlar.
Recep İvedik’in girdiği ortamın mına koyuculuğu bir açıdan
Kemal Sunal‘ın “Deli Deli Küpeli”ya da “Bekçiler Kralı”ndaki yıkıcılığa benzer.
Fakat çok basit bir fark vardır. Orada Şaban’ın yıkıcılığı “sosyalist” bir
yıkıcılık iken Recep İvedik’inki “faşist” bir yıkıcılıktır. Şaban, mevcut nizam
yerine iğreti durmayan adilane başka bir nizam ikame ederek ve “herkes için”
yıkar. Recep İvedik bildiğin bencil bir yordamsız öküzdür.
Bu anlamda Şahan Gökbakar ve filmi “başarılı”dır, çünkü yeni
Türkiye’ye ait bir fenomeni tespit etmiş ve sinemaya aktarmıştır. Ancak bu
tiplemeye Gökbakar eleştirel bir pozisyondan bakmamıştır, aksine sempatik
kılmaya, sevdirmeye çalışmıştır. Mesele de budur: Recep İvedik serisi,
medeniyetsizleşmeye, kültürel çölleşmeye, okumuş adama düşmanlığa,
lümpenleşmeye bir övgüdür. Dolayısıyla gerçek hayattaki Recep İvedik’ler nasıl
ki birer çürüme/çöküş fenomeni ise Recep İvedik filmi de çöküş filmidir,
pespayeliktir. “Türkiye islamcılığı kendi sanatını yaratamadı” denir ama
yanlış, Recep İvedik bir çürütme projesi olarak Türkiye islamcılığının özbeöz
çocuğudur.
Çok merak ediyorum bu sırada bekleyenlerin kaç tanesi tiyatroya bilet aldı, kaç tanesi Dünya klasiklerini okudu, kaç tanesi “Lan arkadaş, ülkemizde Fazıl Say diye bir adam varmış, dünyaca ünlüymüş, kimmiş bu, ne iş yaparmış, nasıl çalar, ne çalarmış “ diyerek Fazıl’ın konserine bilet almış?
İyimser olmaya gerek yok ben size söyleyebilirim. Muhtemelen
hiçbiri..
Hadi onu geçtim, inanın hiç tahmin edemeyeceğim insanların
Şahan gibi birinin muhteşem (!) bir sanatçı olduğunu düşünüp, bu filme bilet
alıp, sanki bir marifet yapmış gibi, facebook da, twitter da, instagram da
paylaşmalarına zerre kadar anlam veremiyorum. Daha düne kadar yalakalıkta
nirvanaya eren Şahancığı nasıl unuttunuz kardeşim? Hadi yalakalığını geçtim,
Şahan kim ki? Bu güne kadar Recep İvedik gibi gerizekalı bir yapımdan başka ne
yapmış da harika bir iş yapmış havasına girip bunları paylaşıyorsunuz? Hadi
şurada Şehir Tiyatrolarının şu oyunu varmış, bilet alıp gidelim desen, ortada
kimse kalmaz. Eh kalmadığı içindir ki, Şehir Tiyatrolarını, tiyatroyu,
sinemaları ne hale getirdiler.. Hiç mi akıllanmadınız. Yok neden akıllanasınız
ki! Şahan’ın toplumumuzu aşağıladığı
filmlerin yerini tutmaz ama değil mi?
Misal ‘Silence’ diye bir film var, efsane yönetmen Martin
Scorsese’un çektiği, En iyi görsel yönetmen dalında Oscar’a aday gösterilen,
tüm dünyada tartışma yaratan bir yapım. Normalde 17 Şubat’ta vizyona girecekti
ama ‘Recep İvedik 5’ yüzünden salon bulamadı ve gösterimi bilinmeyen bir tarihe
ertelendi. Birileri bize s*ke s*ke Recep İvedik’i izleyeceksiniz der gibi..
Şaka gibi..
Bağırmalar, çağırmalar, gaz çıkarmalar, dövmeler, alay etmeler
daha fazla ilgi görüyor demek ki! Bu filme bu kadar rekor kırdıran bu milletin
gerçek bir analize ihtiyacı var. O kadar vaktiniz ve paranız varsa Hayır’lı bir
işe harcayın mesela!
Yıllarca bu ülkede köy enstitülerinin neden kapatıldığını
anlatmaya çalıştık, kapattılar çünkü bu ülke cahil kalsın, fazla bir şey
bilmesin, ne kadar bilgi o kadar tehlike yobaz için. Ah işte Şahan Gökbakar,
Acun Ilıcalı vb gibi tiplerin görevi de toplumu modern öküzleştirmeden öteye
asla gitmez, gitmeyecek.
Banu Avar’ın bir videosu var izlediniz mi hiç? Acun
Ilıcalı’nın Survivor’u hakkındaki gerçekleri çatır çatır söylediği, insanların
şimdilerde öküz gibi tv karşısında neden Survivor izlediğini, ülkesi elden
giderken zerre umurunda olmayan ruhsuzlar topluluğunun nasıl yaratıldığını
anlatan. İzlemediniz mi? Buyurun izleyelim o zaman. Bakalım neler diyor Banu
Avar…
Ama dediğim gibi bu ülke için söylenecek fazla söz yok. B*kunuzda boğulun diyen adamı içeri tıkıp linç ettirmeye kalkan zihniyetin, milletin *mına koyacağız diyenleri baş tacı edip, adlarını İlahiyat Fakültelerine verecek kadar haysiyetsiz olanların, referandumda evet çıkmazsa iç savaş çıkacak diyenlere ses çıkartmayan bir toplumun hak ettiği de budur. Recep İvedik’in böğürmesi.
Hala bu satırlara hasstir lan, Recep İvedik muhteşem, Şahan
Gökbakar da harika bir sanatçı (!) diyen olursa da, o da sizin Recep
İvedikliğiniz şekerim. Hade öptüm.
(http://biliyomuydun.com/recep-ivedik-b/)